30 Nisan 2007

GÜLEN KURABİYELER



Çok yoğun bir haftadan sonra morale ihtiyaçları olduğunu düşündüğüm arkadaşlarım için yaptığım moral kurabiyeleri...
İlk kez şeker hamuruyla kurabiye kaplaması çalıştım. Royal icing'e göre çok daha rahat ve pratik olduğu kesin. Tabii şeker hamurunun tadını sevmeyenler olduğundan bazılarının hamuruna pembe renk verip üstüne çok az hamurla süsleme yaptım. Bugüne kadar şeker hamurunu kullanmama sebebim de bizimkilerin tadını pek sevmemesiydi. Ama kullanması çok rahat ve eğlenceliymiş.
Ayrıntıları yazacağım demiştim ama aslında bu kurabiyelerin yapımıyla ilgili çok da bir ayrıntı yok galiba:) Hamuru için her zamanki Şeker Kurabiyesi (Sugar Cookies) tarifimi kullandım. Açtıktan sonra çay bardağının ağzıyla keserek orta büyüklükte yuvarlaklar elde ettim. Altlarında çubukları sokup (hamurun ortasından içeri doğru iterek) fırınladım. Zaten çok çabuk pişiyorlar, gözünüz fırında olsun. Soğuduktan sonra üstlerine ince bir tabaka halinde bal sürdüm ki şeker hamuru yapışsın. Şeker hamurunu sarı gıda boyasıyla renklendirdikten sonra çok ince açtım. Bunun için de tezgaha nişasta serpmek filan yeteri olmaz diye tezgaha yağlı kağıt serip üzerinde açtım. Çünkü hamuru çok ince açınca ne olursa olsun tezgahtan kaldırmaya çalışırken zarar göreceği kesin. Kurabiyenin üstünde süs amaçlı duran şeker hamurunun da olabildiğince az olması gerektiğini düşündüm. Ve gerçekten yağlı kağıt üstünde incecik açtığım şeker hamurunu rahatlıkla alıp kurabiyelere koyabildim. Tabii kurabiyeyi kestiğimiz kalıbın aynısını kullanıyoruz hamuru kesmek için. Üstüne önceden sakladığım pembe şeker hamurundan minik parçalar alarak yüzleri yaptım ve en son poşetlere koyup bağladım. (ben bağlamak için kalın yünleri kullandım, o anda elimin altında o vardı:) )
Açıkçası Royal icing’i yapmak uğraştırıcı bir şey. Sonra sürekli kurumasını engellemeye çalışmanız ve hızlı çalışmanız gerekiyor. Tabii süsleme kısmı da daha fazla el mahareti gerektiriyor. Dolayısıyla vardığım sonuç şeker hamuruyla çalışmanın daha çabuk, kolay, pratik ve süsleme açısından daha fazla seçenek sunan bir yöntem olduğu yönünde. Niyeyse Royal İcing yine de daha çekici geliyor bana ama şeker hamuruyla çalışmanın avantajları olduğu kesin.
Tabii tadını sevmeyenler var, hatta bir çok insan sevmiyor sanırım. Bunun için de gıda boyasını doğrudan hamura katıp renkli kurabiyeler yapabilir ve çok az şeker hamuru kullanarak süsleme yapabilirsiniz. Yalnız hamuru renklendirdiğinizde dikkat etmeniz gereken bir şey var. Fırından pişer pişmez almak gerekiyor. Normal bir kurabiye hafif kızarır ve hatta daha çekici gözükebilir ama hamurunuz renkliyse azıcık bile kızardığına renkler bozulup hoş görüntüsünü kaybetmeye başlıyor. Üstleri pişer pişmez, renk bozulmadan fırından almak lazım. Bu aşamada hâlâ yumuşak olan kurabiyeler pişmemiş gibi gelebilir ama soğuduklarında o yumuşaklık yerini kurabiye kıtırına bırakıyor merak etmeyin :)

Etiketler:

25 Nisan 2007

REÇELLİ KURABİYE (sakız reçelli :) )


Damla sakızının tadı bir başkadır. Sevenler çok sever ve sakızlı bir şey gördüklerinde mutlaka tadına bakar, sevmeyenler ise azıcık bile olsa tadını fark eder ve genelde boğazlarını yaktığını söyler. Ben sevenlerdenim. Ve ne zamandır sakız reçelimi kullanmak için reçelli kurabiye yapmak istiyordum. Sonunda kolay bir tarif buldum ve işe koyuldum. Ama tarif tutmuyordu. Ortasına reçel koymak için çukur yapmayı bıraktım yuvarlanamıyordu bile, ufalanıyordu. Ben de reçelden vazgeçip yuvarlak kurabiyeler yapabilecek şekilde modifiye ettim tarifi. Tepsiye dizdikten sonra baktım çukur yapınca dağılmıyor, reçel de koydum :) Sonuçta tadını çok beğendik, reçelli veya reçelsiz bundan sonra sıkça yaparım diye düşünüyorum. Gerçi yapalı birkaç hafta oldu ama yazmaya ancak vaktim oldu ;)Tarif şöyle:
125 gr margarin
1 çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı pudra şekeri
Aldığı kadar un
Çok az süt (2 kaşık kadar)
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çorba kaşığı hindistan cevizi
1 çay kaşığı tarçın
1 çorba kaşığı sakız reçeli veya bir parça damla sakızı


Asıl tarif un kısmına kadardı. Bütün malzemeyi yoğuruyorsunuz. Tabii margarin oda sıcaklığında. Hamur ufalanınca biraz süt ekledim bir araya getirmek için. Kabartma tozu, hindistan cevizi, tarçın ve sakızı da ekleyip hamura yedirdikten sonra yuvarlayabildiğim bir hamur oldu. Tabii siz kabartma tozunu unla beraber eklerseniz daha iyi olur. Hamurdan küçük parçalar alıp elinizde yuvarlayın ve fırın kağıdı serilmiş tepsiye dizin. Reçelli yapmak isterseniz parmağınızla kurabiyelerin ortasında çukurlar oluşturun. 180 dereceye ısıtılmış fırında üstleri kızarana kadar pişirin. Çıkarıp soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra ortalarına dilediğiz reçellerden koyabilirsiniz. Ben sakız reçeli, çilek reçeli ve kakaolu sos (hazır satılanlardan) koydum ve üç çeşit oldu. Sakızlı ve kakao soslu olanları benim favorilerim oldu. Tabii herkes en sevdiği marmeladı koyup lezzetini kendine göre ayarlayabilir.
Afiye olsun!

Etiketler:

15 Nisan 2007

3te 3


Kamile ve Burçin beni küçük bir oyuna davet etmiş. Ona da yazdığım gibi bence bu oyunlar, okuyanların bizi tanıması dışında kendimize bir göz atma fırsatı da veriyor. Çok basit gibi görünen sorulara birden yanıt veremediğimi görüyorum ve kendimle ilgili bu kadar basit şeyleri hiç düşünmemiş olmak garip geliyor. Sonra düşünüyorum, hoşuma gidiyor :)
Çok yoğun bir dönem yaşıyorum ama küçük bir ara verip oyuna katılayım istedim. Ama maalesef ithaf bölümünü yapamadım. O da size borcum olsun ;) Beni mazur görün, çook çalışmam lazım :)
1.1. Daha önce yaşadığınız 3 şehir?

Ben sadece İstanbul’da yaşadım. İstanbul’da bir çok semtte oturdum gerçi, hepsi farklı şehirler gibiydi. Hep derim:

“İstanbul aslında her şehir”
1.2. Tatil için gittiğiniz, gördüğünüz ve önermek istediğiniz 3 yer?
Tatil için gittiğim yerler arasında şu anda en çok gözümde tüten Kaş sanırım. Küçük bir sahil kasabası olabilir ama niyeyse ben orada çok mutlu oluyorum:)
Nice. Bana çok büyülü gelir. Tesadüf ya burası da nispeten küçük bir sahil kentidir.
Çanakkale. Anneannemin memleketi. Çocukluğumun, ilk gençliğimin tüm yazlarında gittiğim şehir. Bizim köy Seddülbahir :) Sonra Dardanos’ta geçirdiğim yazlar… Oradaki kadar güzel deniz görmedim, belki çocuktum, beni çok mutlu ediyordu bilemem. Ama Çanakkale’nin sayfiye yerlerini, denizinin rahatlığı bakımından özellikle çocuklu ailelere öneririm. Yine küçük sahil köyleri…

1.3. Yasamak istediğiniz (görmediğiniz de olur) 3 şehir?
Aslında İstanbul’dan çok ayrı kalabilir miyim bilmem ama kısa süreler için yaşamak isteyeceğim şehirler diyelim...
Roma, Prag, Toscana.

2.1. Su anda ki mesleğiniz nedir?
Karışık bir soru :) Kısaca söyleyeyim. Umarım iki ay sonra diplomamı alacağım ve üzerinde “Klasik Filolog” yazacak. Bir de çevirmenlik yapıyorum.

2.2. Dünyaya yeniden gelseydiniz, hangi mesleği yapmak isterdiniz?
Ortaokuldan beri sürekli flört halinde olduğum ama bir türlü kalıcı bir ilişki sağlayamadığım ve bundan sonra da ilişkimizin mutlu sona ermeyeceğini kabullendiğim tiyatro… Tabii yine de asla yapamayacağım demiyorum. Ama baştan konservatuara girmiş olmayı isterdim :)

2.3. "Kesinlikle ben yapamazdim" dediginiz meslek nedir?

Bankacılık.

3.1. Yasam felsefenizi oluşturan sözlerden biri?

Audendo virtus crescit, tartando timor.
Cesaret etmekle erdem, ertelemekle korku artar.

3.2. Bir kitaptan alınma, çok sevdiğiniz bir cümle veya paragraf veya bolum?

bunu daha sonra ekleyeceğim :)

3.3. Çok sevdiğiniz bir şiirin bir parçası?

Sonunu alayım buraya. (aslında o kadar çok var ki, ama aklıma ilk bu geldiğine göre bunu koymalıyım sanırım.)

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım isinsin diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Simdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Turgut Uyar

SEMİZOTU SALATASI


Beklenmedik anlarda gelenler hep daha keyifli sanki. Bütün yaz güneş var, bütün yaz hava sıcak, dışarıda oturur, dışarıda yeriz. Ama o kadar önemli değildir. Ne zamanki yağmurlu, puslu günler arasından güneş gülümser herkes dışarı atar kendini. Bebek arabaları, tasmalarda sevimli köpekler, yüzde gülümseme… Böyle zamanlarda güzel bir salata yapıp sevilen bir arkadaşla balkonda oturmak, üstte hırka gözde güneş gözlükleriyle, ve güneşin yüzüne çarpması çok büyük keyif oluyor. Öyle bir günde, öyle bir keyfine eşlik eden bir semizotu salatası :)
Bir demet semizotu temizlenip yaprakları ayıklanır. Birkaç dal taze soğan ince ince kesilip üstüne eklenir. Yanına domatesler kesilir. Üstüne biraz mısır, bir-iki kurutulmuş domates (ama şöyle en doğalından, ev yapımı, halis zeytinyağında sarımsakla durmakta olan). Yanlarına eğlence olsun diye ekmek yerine pizza krakerle serpilir. Bir kapta yoğurt, zeytinyağı, birazcık soya sosu e sevilen baharatlar karıştırılıp üstüne sosu da dökülünce salatamızı tamamdır. Bol vitaminli, sağlıklı, güneşin altına yakışan rengarenk bir salata. Yanına da bir bardak taze portakal suyu alınır. Güneşin, sebzenin, arkadaşlığın tadı çıkarılır.
Bu bir tarif midir? Sanmam. Ama bir paylaşımdır:) Keyifli bir anın çoğalması için, başkalarına da lezzetli bir salata yapma ve tadını çıkarma isteği versin, bunların da mutluluk olduğunu hatırlatsın diye belki…

Etiketler:

04 Nisan 2007

BARBİ PASTA :)





Ben küçük bir kızken bir arkadaşımın doğum günü partisinde karşılaşmıştım ilk olarak Barbieli pastayla. Gözüme o kadar büyük ve muhteşem görünmüştü ki… Pastanın tadını filan hatırlamıyorum, hatta yeyip yemediğimi bile hatırlamıyorum :) Ama o bebeğe gözleri nasıl kilitlemişti onu çok iyi hatırlıyorum. Aynı bakışları geçtiğimiz hafta sonu bir grup kız çocuğunun yüzünde gördüm. Ben nedense çocukluğumu hiç unutmadım. Hissettiklerim, düşündüklerim yıllarla kaybolmadı. Şimdi biraz güldürüyorlar beni tabii ama çocukları çok iyi anlamamı da sağlıyorlar.
Bu pastayı canım, biricik minik kuzenim Çağla’m için yaptım. Yapmadan önce bir sürü resme baktım, bir çok sitedeki talimatları okudum, renkler, desenler düşündüm. Sonuçta hepsi kendiliğinden gelişti, baktığım hiçbir şeye benzemeyen, o anda içimden geldiği gibi şekillene bir pasta oldu. Bu pastayı yapmak için İzmir’e gittim. Önce Eminönü’nde alışverişler yapıldı, kekler paketlendi… Uçağa bilinip prenses kıyafetli bir küçük hanım tarafından karşılanınca tüm yorgunluk unutuldu. Doğum günü gecesi Le Cigale’de yemekler yendi, bu arada Çağla hanım kucağımda uyudu :). İzmir’e gideceklere Fransız Kültür Merkezi’nin bu restorandı şiddetle tavsiye olunur:) Önceki İzmir yazımda da bahsetmiştim.
Gece eve dönünce 1.30’a kadar pasta yapıldı ki ertesi gün süslemeye hazır olsun. Bu pastayı yapmayı en az iki güne yaymak gerekiyor. Üç gün daha da iyi. Pasta için altı kat pandispanya kullanıyoruz, yani ikiye bölünmek üzere üç kek hazırlamamız gerekiyor. İstediğiniz kek tarifini kullanabilirsiniz. Buna vakit yoksa hazır da alabilirsiniz. Kekler soğuduktan sonra (bu 3 günlük yapım sürecinin 2. günü oluyor) krema ve iç malzemeyle pasta haline getirmek gerekiyor. Ben birebir ölçüyle (400 gr. kuvertür, 400 gr. sıvı krema) çikolata ganaj hazırladım. Kremanız ne kadar kıvamlı olursa o kadar iyi, aksi takdirde süsleme için kullanacağımız şeker hamurunu eritebilir. Çocuklar için yapılan pastalarda mümkün olduğu kadar basit ve alerji yapma olasılığı az malzemeler kullanmakta fayda olduğundan kremaya muz ve damla çikolata eşlik etti. Nesquick’li sütle pandispanyaları ıslatıp her kata ganaj, muz, damla çikolata (muzların üstüne biraz daha ganaj sürüyorum ben) koyuyoruz.
Ama bu şekli nasıl veriyoruz? Aslında o kadar çok yöntem varmış ki. Ama ben en kolay ve risksiz gözüken yöntemi tercih ettim. İki pandispanyayı diğerlerinden daha küçük olacak şekilde etrafından küçülttüm. Böylece ikisi daha küçük yuvarlaklar olan 6 kat pandispanya oldu. 4 katı üst üste dizdikten sonra daha küçük iki katı da ortalayarak üstlerine koydum. Bu şekilde dolaba kaldırdım.
Diğer gün kreması sertleşmiş ve iyice yerleşmiş olan pastayı alıyoruz. Ortasına dibine kadar gelen bir delik açıyoruz. Tırtıklı bir bıçakla rahatça yapabilirsiniz. Bu çukura barbiyi koyacağız. En üste kekin etrafından kalan parçalarla deliğin etrafında minik bir kek tabakası daha koydum, böylece eteğin bel kısmı daha ince gözükecek.

Şeker hamur süslemesi için eteğin ana renginde hazır şeker hamuru (benimki pembeydi) ve süslemeler için beyaz şeker hamuruyla gıda boyaları gerekiyor. İnci şekerler, kurabiye süsleri de renk katıyor. Pembe hamuru nişasta serpilmiş bir yüzeyde açtıktan sonra (çok ince olmayacak) kekin üstüne yerleştiriyoruz, bu sırada eteğe hafif kıvrımlar verebilirsiniz. Dilediğiniz şekilde süsledikten sonra deliğin üstüne gelen şeker hamurunu kesip belden altını streç filmle sardığımız bebeği pastanın içine yerleştiriyoruz. Böylece pasta kesilirken kızımız bebeğiyle hemen oynayabilecek gibi temiz kalmasını sağlıyoruz.
Önemli bir nokta bebekli pastanın üstüne mum koymamak çünkü saçların tutuşma tehlikesi var. O yüzden pastanın altına koyduğumuz tabana biraz şeker hamuruyla mumları koyacak yerler hazırlamak da fayda var. Ben rakamlı mum kullanarak tek mumla işi hallettim :)
Bebeğin tabanını ise Koçtaş’tan aldığım köpük straforla yaptım. Renkli kağıtlarla kaplayabilirsiniz. Ben önüne küçük pembe bir bahçe yaptım, şeker hamurundan çiçeklerle :)
Sonuçta pasta içeri girdiğinde tüm çocukların heyecanı öyle güzeldi ki hemen pastayı kesmesek ne olurdu bilemiyorum :).
Uzun sürdü ama o sevince değerdi :) Çocuklar “prenses pasta” dediler, Çağlacığım da “ben barbienin eteğini yedim” diye gezindi bütün akşam.
Yapamayacağımdan çok korkmuştum ama zaman alıcı olması haricinde bir zorluğu yokmuş. Korkmadan küçük prenseslere yapabilirsiniz:)

Etiketler: