KÜÇÜK BİR MARTI BU JONATTHAN , KÜÇÜK BİR MARTI O KADAR...
Bir iki hafta önce adaya gidip balkona çıktığımızda tam önümüzdeki çatıda bir martının oturduğunu gördük. Bunda şaşıracak bir şey yok tabii. Burgaz’da martılar hep oturur çatıda. Biz de alışığız önümüzdeki çatıda martılar yürümesine… Ekmeklerimizden pay edip onlara da vermeye… Ama bu martı farklıydı. Oturduğu yerden hiç kalkmıyor ve gözlerini bizden ayırmıyordu. Anladık ki altında yumurtası var. Hareket etmeye bile çekindik. Onu huzursuz etmek istemedik. Ona zarar vermeyeceğimizi, tehdit altında olmadığını bilsin istedik. Bir de baba var tabii. Sürekli yanında. Çatının üstünde gezip duruyor. Ara sıra uçuyor denize, geri geliyor.
Sonra İstanbul’a döndük. Yavrusunu bekleyen martı ailesini unutup günlük koşuşturmacımıza daldık.
Dün sabah yine adaya gidip balkona çıkana kadar… Bir baktık ki kafası siyah benekli, gri renkli bir civcive benzeyen küçük bir kuş. Öyle hoşumuza gitti ki… Bebek martının yanında sürekli annesi. Yine tedirgin etmekten korktuk. Yaz gelmeden önce tenha bir yerde kurdukları yuvaları yazın gelmesiyle insan akınına uğrayan, gürültülü bir yer olmuştu. Ama yapacak bir şey yok. Elimizden geldiği kadar dostça davrandık onlara. Ve bütün gün seyrettik onları. Eh adı Jonatthan olsun dedik. Tamam çok yaratıcı değil biliyorum ama öyle geldi içimden. Yolda yürürken gördüğümüz diğer yavru martılara daha yaratıcı isimler koyduk gerçi :) Bizim Jonatthan’ın aynı bebekler gibi yalpalayarak yürümesini seyrettik palet ayaklarıyla. Uyurken annesinin yanında beklemesini… Başka bir martı geldiğinde anne martının üstüne yürümesini ve baba martının davetsiz misafiri nasıl kovaladığını… Denizden yemek getirmelerini seyrettik. Anneye attığımız minik ekmek parçalarını bir süre sonra çıkarıp yavrusuna yedirmesini izledik. Hiç birini kendi yememiş, hepsini saklamış. Malum blender yok, doğanın kendilerine verdiği yöntemle yavrusunun yiyebileceği hale getiriyor :) Bir ara bebek Jonatthan’ı göremeyip balkondan sarkabileceğimiz her açıdan bakarak iyi olduğuna emin olmak istedik. ‘Ne tatlı değil mi’ dedik. Her türlü martı sesini ezbere alıp akşam vapura bindik.
Doğanın inanılmaz döngüsünü izlemenin, hayvanların yavrularına nasıl sahip çıktığını, nasıl koruduğunu görmenin verdiği bu tarif edilemez duyguyu—heyecan, mutluluk, hayret belki de—yazıp paylaşmak istedim. Yazayım ki unutmayayım. Yazayım ki unutmayalım.
8 Comments:
Haklisin Tugce, hayatin kaygilarina öyle daliyoruz ki, tüm cevremizdeki mucizelere olaganmis gibi bakiyoruz. Tesekkürler paylastigin icin.
YAVRULARII COK GUZEL OLUYORR:)
Merhaba
Yeni bir forum açtım
www.janjanli.net/forum
Burada yemek blogları ile ilgili kategorim var.
Oraya bir tarif ile kendi bloğunuzu tanıtmanız mümkün mü?
Eğer münkün olur ise beni memnun edersiniz.
Sizlerin adreslerinin de bu forumda yer almasını istiyorum.
sevgilerimle
tugcem cok guzel yazmisin,sevilmiycek,hayran olunmiycak gibi degil hayvanlar alemi cidden..ama ben martilardan korkuyorum:(
merhabalar,
sibelcim martılar korkulmayacak gibi değil zaten, cok buyuk hayvanlar:) bir itiraf da benden, ben butun kuşlardan korkuyorum, ciddi boyutlarda fobim var, serce, muhabbet kuşu, kumru hiç fark etmez, hepsinden korkuyorum :) ama bu martı ailesini izlemek gerçekten çok acaip bir duyguydu, insan tarif edemiyor işte, yavruları da cidden çok sevimliydi vintage'ın dedigi gibi :)bendeki doğaya bir hayranlık...
2checiğm biz bu hafta Burgaz adada idik ve martı ların jonatthan ı nasıl uçmayı, balık tutmayı öçrettiklerine şahit oldum. görmeye değer . denize konmak istemeyenleri direkt suya anneleri atıyor, sudan uçmayı beceremeyenleri, anneleri suyun altına dalıp gagaları ile itiyorlar, bu arada genç johatthan ların birbirleri ile su içinde oyunları ise beniz anlatım kapasitemin dışında, tek kelime ile harika ve mücizevi
Cool guestbook, interesting information... Keep it UP
» » »
guzel bir tarifmis. tebrik ederim.
Yorum Gönder
<< Home